TRABZON HALK BİLİMİ ARAŞTIRMALARI (FOLKLOR)
Bir toplumun “Millet” sıfatını kazana bilmesi vatan birliği, dil birliği,tarih birliği, erek birliği gibi değerlerle mümkündür.
Bilindiği gibi Folklor; Halkın geleneğine bağlı, maddi ve manevi kültürünü kendine özgü metotlarla derleyen, araştıran, sınıflandıran, çözümleyen ve halk kültürü üzerinde değerlendirme yapan bir bilimdir. Geçmişi geleceğe bağlayan bir köprüyle yarının dünyasında yerimizi alacak, muasır medeniyet seviyesine bu basamaklardan çıkacağız. Bunun içindir ki, Folklorumuz çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras olacaktır. Küçük bir melodiden büyük bir müzik yapıtı meydana getirmek,bir elişi veya el sanatları motifinden kompozisyonlar oluşturmak, yeni bir modele öncülük etmek, bir giysi parçasından moda yapmak, eski bir konaktan yeni bir mimari tarz ortaya koymak, kısacası yaratmak. İlçe, il ve hatta ülke sınırlarının sanki kültür sınırıymış gibi görülmesi, bunun sonucu olarak da birbirine komşu olan iler ve ilçeler arasındaki giysilerin, oyunların ve müziklerin farklılaştırılması, her ile hatta ve hatta her ilçeye yeni oyunlar, giysiler ve müzikler bulma gayreti ,kısacası kültürü bozma ve yok etme çabası, bilim adına üzücüdür.
Unutmayalım ki, Kültürü ve bilimi tek bir insan değil, milyonların emeğine dayanan insan toplumu yaratmıştır.
İnsan , hazır hünerlerle doğmaz öğrenir ve öğretir. Her kuşak , insanlığın ortak tecrübe hazinesine yeni bir şeyler katar ve tecrübe gittikçe artar.
Bugün sahip olduğumuz “KÜLTÜR” varlığına halkların ve kuşakların çabası yaratmıştır. Eserimde yer alan tanımlamaların okuyucunun daha iyi anlayacağı şekilde sunulması için şekiller, teknik çizimler ve fotoğraflar tarafımdan yapılmıştır. Yine unutmayalım ki zaman, on binlerce iple , bir hikaye dokumuştur tezgahta. Her ipliğin kendi rengi vardır. Dünya kültürü desenine her halk, kendi öz çizgisini katmıştır ve bunlardan çok renkli bir kumaş meydana getirmiştir.
Doğu Karadeniz kültürünü oluşturan etmenleri iki grupta toplayabiliriz:
HORON’UN MENŞEİ VE KELİME ANLAMI
Türkler, tarihin akışı içinde Orta Asya'dan batı dünyasına doğru akarken, hiç kuşkusuz sosyal kültürel özelliklerini de birlikte götürmüşlerdir. Yoğun göç dalgaları ve tutulan yeni "yurtluklar-vatan"da karşılaşılan değişik ulus ve halklarla da etkileşimde bulunmuşlardır. 1071 öncesi ve sonrasında Anadolu'ya akmaya başlayan Türk-Budun-Boy ve Oymakları çok kısa bir zaman diliminde Anadolu'yu Türkleştirip, İslamlaştırırlar. Yalnız Türkler, Anadolu'nun ötesindeki Türk ellerinde İslamiyet’i her ne kadar benimsememişlerse de eski "Gök dinleri" ya da "Şamanist" inanışlarının kalıntılarını çağımıza dek yaşatabilmişlerdir. Bugün Anadolu'nun kırsal ve dağlık kesimlerinde, Orta Asya'nın kültürel özelliklerini - Şamanist inanışlarını görmek mümkündür. Oğuz Türkleri 12. Yüzyıl dan itibaren sürekli ve yoğun bir şekilde Karadeniz yöresini yurt tutmaya başlarlar. 200 yıl içerisinde bu olgu tamamlanır, tüm Karadeniz yörelerini fetheden ve Türkleştiren Oğuz Türklerinden olan "ÇEPNİLER"dir. Çepniler, bu yöreyi kıyı çizgisine paralel olarak doğu-batı yönünde fethederken Anadolu'nun iç kesimlerinden de diğer Türk boy ve oymakları Erzincan, Gümüşhane ve Harşut dolaylarından sahile akmaya başlarlar. 1461 yılı başlarında iç kesimlerden gelen 100.000 Çepni Türk'ün Giresun-Trabzon arasına yerleştirildiğini, yine Yavuz Sultan Selimin Trabzon'da, Şehzadeliği sırasında İran'da Şah İsmail'in kılıcından kaçan Ak koyunlu Türklerini de Rize-Trabzon arasındaki yörelere yerleştirildiğini tarihi kaynaklardan biliyoruz. Yöreye yapılan bu tarihi göç Doğu Karadeniz'in kısa bir zaman içinde Türkleşmesini sağlar. Türkler Doğu Karadeniz bölgesine yerleştiklerinde yabancı olmadıkları bir doğa parçasıyla karşılaşırlar. Yöre çok engebeli, sarp, dik ve dağlıktır. Öte yandan bölgeyi kuzey yönünde baştan başa kuşatan, sürekli dalgalı ve hırçın bir deniz vardır. Bu acımasız özellikleri içeren bir doğa üzerinde mücadele veren insanların tipik, yöreye özgü Folkloru ve Halk Oyunları da böylece oluşur.Romanya'da düğünlerde oynanan halk danslarına "Gagavuz Türkleri"ince "horon" denilmektedir.[1] Yine eski bir Bulgar ve Peçenek Türklerinde varolması dikkate şayandır. Öte yandan Erzincan, Malatya, Siirt ve Afyon'da birer yerin adı "Horon"dur. Yunanca "xogos" kelimesi ile büyük bir benzerlik gösteren horonun nereden geldiği hakkında bazı fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi Yunanlıların Karadeniz'in doğu sahillerine yerleşmiş olması, bir diğeri ise; horonun kemençe gibi Cenevizlilerden kalmasıdır. Gerçekten Fransa'da "Carole" adı ile tanınmış bir oyun vardır ki bir halka oluşturularak oynanırdı. "Carole" kelimesini Fransızca sözlükler bozuk Latince "Carola" olarak gösteriyorlardı. Ancak, bu kelimenin diğer şekilleri olan "Harol, Horol" kelimeleri ve oyunun kalabalık oynanması dikkate alınırsa, Fransız oyunu ile Doğu Karadeniz oyunu (Horon) arasında şaşırtıcı bir benzerlik göstermektedir. O halde Yunanca "xogos" nedir?
hogos - Hora, raks, dans
Yunanca- Türkçe sözlükte;
1. Takım, grup
2. Bir kilisenin görevlilerinden oluşan kilise korosu
3. Kilise görevlilerinin kilisede durdukları yer.
Şimdi karşılaştırmaya geçelim:
a . xogos kelimesinde "topluluk" esas olarak görülüyor. Bu Karadeniz horonlarında da böyledir.
b . xogos kelimesinin üçüncü maddesi "kilise görevlilerinin kilisede durdukları yer" dir. Kelimenin bu anlamı ile Carole kelimesinin ikinci anlamı olan
"Halka şeklinde oynanan oyun" arasında açıkça görülen bir ilişki vardır.
Mimari ve kuyumculukta daire teşkil eden birçok şeye ve 18.yy'da kilisedeki koro dairesine Carole deniyordu.
Yukarıdaki karşılaştırmalar gösterir ki, Horon, Carole ve xogos kelimeleri arasında bir anlam birliği oluşturur.
Şimdi de bunlarla ilişkili olan diğer bir kelime üstünde duralım.
xor(hor) veya Kör - Destan söylenirken nakarat
xoroy (horoy)-Sırayla durmak (Pekarski-Yakut sözlüğü)
Esas vasıfları "topluluk" olan bu Yakutça kelimeler ile Karadeniz horonu, Fransız "carole"sı ve Yunanca xogos arasındaki anlam birliğini tespit ettikten sonra yukarıdaki araştırmalarımızı şöylece özetleyebiliriz:Horon, Carole, Xogos, Hor, Kör, Horoy kelimeleri birbirlerinden ayrı olmayıp, aynı Hor kökünün muhtelif şekilleridir.[2]Bu açıklamalarla yöredeki "horom" ve "horon" kelimelerinin kullanımı arasında benzerlik olduğu görülmektedir. Horon; mısır saplarının ve çayır (ot)'ların 10-15 kucak bir araya getirilerek dikey durumda yığılıp, tarlada bulunan "KABAK DEVEKLERİ" ile üst kısımdan bağlanmasıdır. Başka bir deyişle daire (halka) şeklinde sıkıca bağlamaktır.Yöre oyunlarını oynarken bir arada toplanarak sıkıca elele tutup daire halinde horon kurmalarındaki şekil ve benzerlik Horon ile Horom sözcüğünün gerek mana gerekse kelime yapısı bakımından birbirini tamamlamaktadır. Horona başlarken "Hayde bir horom kuralım" sözü, bir araya toplanıp, sıkıca birbirimize bağlanalım demekten başka bir şey değildir.
Horon Karadeniz’in soluk alışı, yürek atışı, dalgalanışıdır.
Horon doğa ile insanın elele, kol kola şahlanışıdır.
İneğiyle, çadırıyla, çoluğu - çocuğuyla, silahıyla, giysisiyle dağlara çıkması, yol boyunca yol havalarının kemençe ve davul-zurna eşliğinde çalınıp söylenmesi, horon oynaya oynaya yolların bitirilmesi ve yaylâ düzüne silâh atarak, nara atarak ve tabii ki horon oynayarak (sallama ritminde) kollar halinde girmeleri, halka içinde saatlerce horon oynamaları bahara olan özlemin coşkuya dönüşmesi, dile gelmesidir.
Trabzon’a özgü horonun yapısında tarım kültürünün varlığı apaçık ortadadır. İlkbahar aylarında tarla ve bahçelerde gruplar halinde yapılan kazımadaki, bellemedeki ritmik hareketler oyuna da yansımıştır. Bellemedeki kol, bacak ve vücuttaki hareketler başlı başına horon olayıdır. Dağ havasının, mısır ekmeğinin, hamsinin etkisi altında yoğrulan horonlar, hamsinin titreyişini ve çırpınışını ifade etmektedir.
Karadeniz de yalnız başına iş yapmak çok zordur. Horon; Karadenizlinin her işte elele verilmesinin, birlikte çalışmaya duyulan ihtiyacın anlatımıdır.
Doğa yapısının sert ve dağlık oluşu, denizinin ve havasının kararsızlığı horon oyunlarında göze çarpar.
Doğu Karadeniz bölgesinde horon, kardeşliğin, dürüstlüğün, yiğitliğin ve mertliğin sembolüdür. Günümüzde Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt illerinde oynanmaktadır.
Doğa yapısının sert ve dağlık oluşu, yöre insanını hareketli kılmıştır. Hemen hemen günün her saatinde evinden tarlasına, gidip yük taşıyan insanların oturup dinlenmeleri, oyundaki çöküp kalkma figürü gibidir. Öte yandan, Karadeniz'in önce hafif sonra haşin, sert dalgalarının görünüşü ve bu büyük dalgaların kıyıdaki yankıları, bu dalgalar üzerinde denize batıp çıkan kayıklar, ağlara takılan balıkların çırpınışı horonun figürlerinde görülür.
Denizin hırçın dalgalarındaki oynaklık, havasındaki kararsızlık halkın yapısına da yansımıştır. Bunun için çabuk kızar, çabuk dost olurlar. Cesur ve atılgandırlar. Çabuk sezer, çabuk karar verirler. Bu durum oyunda da göze çarpar. Oyuncular oynadıkça haz duyar, deniz dalgası gibi köpürür, coşar, rüzgâr gibi eser, yaprak gibi sallanır, sıçrar ve naralar atar.
Oyuncuların birlikte yaptıkları omuz sallamalar, öne eğilmeler, çöküp-kalkmalar, ileri-geri gidip gelmeler, sağa-sola açılıp kapanmalar, kolların aşağı-yukarı-ileri hareketleri ayak sallamalar, diz kırmalar ve çömelmeler büyük bir coşku, titizlik, ciddiyet, samimiyet ve mutlak bir disiplin vardır. Bu, karma oyunlarda (kadın-erkek) biraz daha yumuşak ve sevecen bir tavırla neşe içinde oynanır.
Trabzon ve çevresinde horonlar, davul, zurna, kemençe, kaval, tulum-zurna , güğüm, sini, bakraç,leğen ve kufa ile oynanır. Müziklerinin, kısa motif ve cümlelerin ara vermeden sürekli olarak tekrar edilmesi, ritim canlılığı ve çabukluğu gösteren bir havası vardır. Horonlar halka şeklinde, yarım daire ve düz çizgi formunda oynanmaktadır. Küçük grupları "ekip başı", "çavuş" veya "mimar" 50-60 kişilik birkaç halkadan meydana gelen grupları da "çalgıcı" idare eder. Yalnız erkek, yalnız kadınlar tarafından oynandığı gibi alaca(karma) (kadın-erkek) tarafından da oynanmaktadır.
Oyundan oyuna geçişlerde “AL AŞAĞI”, “ALDANMA” ve “HOP HOP”,”AL OĞLUM”, “KİM ULA”, "TAK TUM", “DÜŞ”, “YIK OĞLUM” veya "ISLIK" komutları kullanılır.
2/4, 4/4 ,5/8 ,7/8 ve 7/16, ve 9/8 ve 9/16’lık zamanlı basit ve bileşik usullerden oluşmaktadır.
1.DÜZ HORON BÖLÜMÜ: Horon oynanmaya başlarken ağır tempoda oynanır. Bundan ötürü oyunun bu bölümüne "ağır horon bölümü" de denir. Oyun halkası saat ibresinin tersi yönünde döner. Söylenen türkülere ellerle tempo tutulur. Müzik ne kadar yüksek tempolu çalınırsa, oyuncular da o kadar kıvrak ve hareketli olurlar. Ritim arttıkça vücut dikleşir, kollar yukarıya kalkar.
Gelen komutla "yenlik yenlik" "alaşağı" ya da ufak ufak" diğer oyuncular da uyarılarak doğrudan sert bölüme geçildiği gibi yenlike bölüme de geçilir.
2.YENLİK BÖLÜMÜ: Kollar aşağıya iner, dizler kırık ve bel kısmı dizlerin açısında öne doğru eğiktir. Kol çıkarmalar ve omuz sallamalar bu bölümde ön plandadır. Adımlar geriye, yana ve öne basarak belli alan içinde gezinilir. Vücudun yapmış olduğu çalımlar yumuşak ve hafiftir. Oyunun ritmi düz horon bölümüne oranla biraz daha hızlıdır. Komutçudan gelen "alaşağa", "al oğlum", "kim ula", "tak tum", “düş”, “yık oğlum” veya "ıslık" şeklinde gelen komutla sert bölüme geçilir.
3.SERT BÖLÜMÜ: Diğer bölümlere nazaran hareketler daha sert ve canlıdır. Omuz sallamalar daha seri, ayaklar yere daha sert basar. Oyunun en gösterişli, temposunun oldukça yüksek olduğu ve oyuncuların tüm yeteneklerini ortaya koyduğu bir bölümdür. Oyuna devam edilecekse tekrar düz horon bölümüne geçilir.
Yörede, karşılama türü oyunlar ve bıçak oyunu hariç bütün horonlar ellerden tutuşularak oynanır. Horonlar daire, yarım daire ve çizgi (dizi) formunda oynanır. Oyun esnasında türkü söylenir ve oyuncular elleriyle müziğin ritmine tempo tutarlar.
Karma horonlara kemençe, davul-zurna eşlik eder. Halkanın büyüklüğüne göre oyunlara eşlik eden müzisyen sayısı da artar.
Kollar aşağıda ve yarım yukarıda tutulur. Eller ise; sağ el üste sol el alta kalacak şekilde tutulduğu gibi kollar yarım yukarıdayken serçe parmaklardan da tutulur. Kadınla erkek elele tutuşurken kadın, elinin üzerine mendil koyar ve erkek kadının elini mendilin üzerinden tutar. Düz horon (Aşağı horonu, Kari horonu, Millet horonu) oynanır. Kollar aşağıda iken vücut dik, kollar yarımken vücut öne eğiktir.
Horonlarda söylenen türküleri ve oynanan oyunları sırasıyla ele alalım.
Türkünün anonim halk edebiyatına ait olanları yanında yazarı belli olanları da vardır. Türkü halk edebiyatında geniş bir yer kaplar ve çoğu anonimdir. Türküler dörtlüklerle söylenirler. Fakat bazen bu dörtlüklere 5., 6. mısralara eklenerek her kıtanın sonunda tekrar edilir. Eğer eklenen bu mısralar aynen tekrar edilirse nakarat, bağlantı ve kavuştak ismini alır.[3]
Karadeniz bölgesindeki türküler daima bir beste olarak terennüm edilir. Bazen mısraların başlarına ve sonlarına ah!, of!, aman!, aman aman!... gibi iç burkulmalarını anlatan kelimeler eklenir. Bu kelimelerin bazen ölçüye katıldığı görülse de çoğu kez vezin dışı eklenir. Her mısra yedi hecelidir.
Kafiye düzeni aşağıdaki gibidir.
1. ab, cb
2. aab, ccb
3. aaab, cccb
4. abbc, deec
5. aaaab, ccccb
Karadeniz bölgesinin doğu kesiminde halk ezgilerine yöre halkınca "TÜRKÜ" veya "TÜRKİ" denir. Bölgenin oğlu-uşağı, kadını-kızı bu türkülerle söylenir; bu türkülerle neşelenir. Doğuştan duygulu ve coşkulu bir yaradılışı olan Karadeniz insanı, yüreğindeki tüm dalgalanmaları konuşurcasına bu türkülere döker.
Karadeniz türküleri yalnızca bu yöreye ait melodiler taşır. Tüm bölge halkınca bilinen ortak besteler her zaman ve her yerde herkesçe söylenebildiği gibi her türlü deyişe, her türlü söyleyişe kolayca uydurulabilir.
Türküler genellikle kemençe, kaval ve tulum eşliğinde söylenir. “Kimi zaman davulun çubuk ritmine uyularak zurna eşliğinde söylenen türküleri gerçekten eşsiz bir deyiş özelliği kazanır.”
Türküler çoğu kez çalgısız söylenir. Yayla yollarında, dere boylarında, ormanlarda, fındık bahçelerinde, mısır tarlalarında, düğünlerde sevdalı yüreklerin yanık türküleri yankılanır. Acıları, sevgileri, özlemleri, yiğitlemeleri, güzellemeleri türkülere dökülür ve türkülerle yakılır.
Karadeniz Bölgesi türkülerinin çoğu anonim halk edebiyatının en yaygın ürünlerinden olan "MANİ" türündendir. Ancak öteki manilerin ilk iki dizesini oluşturan "doldurma dizelere" bu türkülerde pek rastlanmaz. Türkülerin çoğunda bir anlam bütünlüğü vardır:
" Yaylanın çümeninde Sallanırda gezersin Yedi türli çiçek var Hangisine benzersin" |
" Sarmaşık bübülleri Yiyeyim mi o dilleri Açtı yeşil yapraklar Tam sevdaluk günleri" |
Öte yandan dörder dize ile sınırlanan manilere benzemeyen çok dizeli türkülere de rastlanır:
"Tabancanın yanında
Bi da bicak olacak
Delikanlı deduğun
İki kari alacak
Birisi darilanda
Ebiri sarılacak"
Çeşitli olaylar üzerine yakılan "destan-türküleri" de aynı nitelikleri taşır.
" Emir aldi ıraktan
Vurdi kalkti yataktan
Şişmanoğli geliyi
Çekilın Kumyatak'tan
Oturak havalarının, yol havalarının, destan-türkülerin, destanların bazılarında mani türünden ayrılan deyişler görülür:
"Trabzon'dan çıktım başum selamet
Çavuşli'ya vardım kopti kıyamet
Anam ile yarim hakka emanet"
Türkülü horonlar (Atlama, Düz Horon, Vaybeni) da söylenen türkülerin konuları sırasıyla:
1. Sevgi, özlem, ayrılık, gurbet
2. Yiğitlik, güzelleme ve övgüler
3. Yergiler ve görenekle ilgili duygular
4. Doğa sevgisi ve doğa tutkusu
5. Kahramanlık, fedakarlık
6. Cinsel duygular
Bazen bu türküler atışmalı türkü şeklinde de olur. Ünlü türkücüler tek ya da çift kemençe eşliğinde saatler boyu atışırlar ve yarışırlar.
Karşılıklı atışmalı türküler en çok düğünlerde, dernek-lerde ve imecelerde yapılır. Atışanların bir çalgıcı olması ya da atışmalara bir çalgıcının eşlik etmesi zorunlu değildir.
Yerine ve zamanına göre kadınlar-kızlar ile erkekler arasında da karşılıkı türkü atışmasına girişildiği görülür. Bu tür atışmalara fındık toplama, mısır ayıklama, yük taşıma imecelerinde rastlanır.
A-HORON TÜRÜNDE OYNANAN OYUNLAR
Trabzon ve ilçelerinde halka şeklinde dizilen kadınlar ve erkekler tarafından oynan ve oyun süresince iki usta türkücünün o anda kurdukları türkülerin iki gurup tarafından karşılıklı koro şeklinde belli bir ezgi ile söylendiği oyunlara yörede "Seyir Oyunu" veya "Vaybeni" denilmektedir.
Vaybeni oyunu genellikle atlama, düz horon, sıksara, sıva sıva şeklinde gittikçe hızlanan bir tempoda oynanan horonlardan sonra iki türkücünün grupları oluşturarak seyir oyununa geçilir. Gruplar en az üç kişiden oluşur.
A GRUBU B GRUBU
Kadınlar ve erkekler el ele tutuşarak halkayı oluştururlar. A ve B gruplarının ortasında usta türkücüler (başkanlar) bulunur.
"Düz Horon" ve "Kozan Gel" oyunlarında olduğu gibi halka daima sağa doğru döner. Oyunun özelliği gereğince hiç durmaksızın türkü söylenir. Bu oyuna kemençe, kaval veya tulum-zurna eşlik eder.
Oyun başlangıcında türkücüler türkülerinin hangi ezgiyle söyleneceği ve ilk türkünün hangi grup tarafından atılacağı konusunda anlaşmaya varılır. Yörenin namlı türkücülerinin kendilerine özgü ezgileri, yöre deyimiyle "GAYDE"leri vardır.
Bu oyunun özelliği gereği karşılıklı türkü söylemenin belli bir kuralı vardır. Örneğin A grubu birinci mısrayı söyledikten sonra B grubu aynı mısrayı tekrarlar. A grubu ikinci mısrayı söyler ve B grubu bu mısrayı tekrarlar. A grubu ikinci mısrayı tekrarlamışsa bu sözü karşı gruba verdim anlamına gelir. Böylece atışma devam eder. Bir grup pes edinceye kadar sürer.
Başka bir rivayete göre, oyun adını bütün oyuncuların çok iyi bildiği:
" E vaybeni vaybeni
Kül oldum yana yana
Kül oldum, kömür oldum
Ateşte yana yana" türküsünden aldığı söylenmektedir.
Yalın ve fazla hareketli olmayan figürlerle oynanan horonların genel adıdır. Rahat horon, adi horon, aşağı horon, kara horon, dizi horonu, millet horonu Sürmene’de tek ayak ve çift ayak ve Tonya’da üç ayak adıyla oynanır.
Ayrıca bazı ilçelere bağlı köy adlarıyla da bilinir ve oynanır.Örneğin Maçka’da Galyan, Mahura , Örnek Alan ve Hamsi köy Çepni horonu gibi.
Yörede kadın-erkek, genç-ihtiyar herkes tarafından oynanan bir oyundur.
Düz horonda kollar aşağıda, yukarıda ve yarım yukarıda (kollar dirseklerden kırık) tutulur. Kollar yarım yukarıda iken, kollar; müziğin ritmine göre omuza bağlanarak aşağı-yukarı sallanır.
Vücut, kollar aşağıda ve yukarıda olduğu zaman diktir. Yarım olduğu zaman dizlerdeki kırıklık vücudun üst kısmına da yansır ve öne doğru hafif bir eğiklik olur.
Diğer figürlerde olduğu gibi figür sayısal olarak 10 sayıda tamamlanmaktadır. 6 sayı yerinde, 4 sayı da ileriye basılmak suretiyle tamamlanır.
Ayakları yere basarak, yerden alınan güç ve dizlerin eklem yerlerinden geriye yapılan vurgu vücudun yukarıdan aşağıya doğru salınışını meydana getirir. Bu aynı zamanda yöreye has bir özelliktir.
Türkülü oyunlarımızdan olan düz horonda türkü söylenirken kollar aşağıda veya yarım yukarı kaldırılır. Türkü bittiğinde yarım yukarıda olan kol komutla aşağıya inerek yenlik ve aşağı alma yapılır. Eğer bu oyunda kadınlar yoksa kollar yukarıya tam olarak kaldırılır. Figür adımları küçülür ve vücutta oldukça ince dalgalar halinde salınım başlar. Oyun artık sık sara olmuştur ve komutla kollar aşağıya alınır. Omuzlar birbirine bağlı olarak ileri ve geri salınır. Ayaklar yere sert vurarak "Aşağı Alma" üç kez tekrarlanır. Oyun bu şekilde devam eder gider.
Düz horonun usulü 2/4, 4/4 ve 7/8’liktir.
3-ATLAMA
Atlama, Trabzon yöresinde karma (alaca) olarak oynanan yaygın horonlardandır. Dizlerdeki esneme ve vücuttaki yumuşak dönme hareketleri nedeniyle oyun daha çok kadınlar tarafından oynandığı bilinmektedir. Ayak hareketleri temelde düz horona benzemektedir. Figür 10 sayıda tamamlanır. Bir ayak diğer ayağın yanına getirilip yere vururken (taban) iki ayağın üzerine hafifçe düşülür ve dizler kırılır. 8., 9., ve 10. adımlarda bel ve diz uyumlu bir şekilde ileriye doğru yaylanır ve geri gelir. Kollar aşağıda ve yarım yukarıdadır. Türkülü oyunlardandır.Usul:7/8’lıktır.
Figür üç bölümden oluşur
- Ağır bölüm
- Yenlik bölümü
- Sert bölüm
Ayrıca Düzköy ve Akçaabat ilçesinde LANGEPSON (ATLAMA) ve Maçka’nın Ocaklı İzmesi adlarıyla bilinen atlama çeşitleri de vardır.
“Kadın horonları, yenlik horonların en güzel örneğidir. Kadının ruhuna ve fiziğine uygun olarak yumuşatılmış figürlerden oluşur. Geleneksel kadın düğünlerine çalgıcı alınmaz. Horon halkasını oluşturan kadınlardan ikisi karşılıklı olarak türkü yarışına tutuşur. Bir başkası güğümün (gügüm) yada Kufa[4]’nın dibine ellerini vurarak söylenen türkülere ve oyunlara tempo tutar.
Kadın horonlarında, erkek horonlarındaki titreme yerine bel kıvırma, omuz sallama, göğüs silkme ve yaylanma gibi kadınsı çalımlar ağırlıktadır.
Kadınlarda kollar; aşağıda olur ve oyun belli bir tempoya geldiğinde dirsekler bükülüp "yarım kol" durumuna getirilir. Maçka, Tonya ve Çaykara'nın bazı köylerinde kadınlar kollarını omuz seviyesine kadar kaldırırlar.
Erkek horonlarında görülen çöküp-kalkmalar ve kolların omuz seviyesinden yukarı kaldırılması kadın oyunlarında görülmez.
Yörede oynanan kadın oyunlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Kollar dirseklerden kırılarak omuz seviyesinde yukarı kaldırılır. Yumuşak hareketlerle ileri-geri, sağa-sola yürümeler ve sekmeler oyunun belirgin özelliğidir. Usulü 7/8'liktir.
Yörede herkes tarafından oynanan bu oyun kadınların asıl oyunudur. Kol ve omuz birbirine bağlı olarak sallanır, vücut öne doğru eğiktir.
Düz horon, Vakfıkebir de Kız horonu ve Sürmene'de tek ayak ve çift ayak ismiyle de oynanır.
Bu oyunu kadınlar kendi aralarında oynarken, türkü söyler, güğüm dibi çalarlar. Usul 7/8, 4/4'lüktür.
Güğüm dibinde çalınan usul:
Tonya’da Kufa dibinde çalınan usul:
" Vurun vurun vuralım Tahtalari kıralım Bu evın gelinini Golumuza alalım |
Kaldırın kolunuzi Görünsünler bacadan Bizım günahlarımız Sorulsunlar hocadan " |
Oyun belli bir tempoya geldiğinde kollar yarım yukarı kalkar, komutla sağa-sola gider ve yenlik yapılır. Üç kez yenlik yapıldıktan sonra aşağı alınır
Ayakların yere çift basması, öne arkaya çekilmesi, ileriye geriye sıçramalar (atlamalar), kollarda ve belde yapılan çalımlar oyunun en belirgin özelliğidir. Usulü: 7/8, 7/16’lıktır.
4- DİRVANA: Bu oyun adını dirvana adı ile bilinen bir kuştan almıştır. Trabzon’un Yomra ilçesinde Türkü eşliğinde ,daire formunda ve hareketli bir biçimde oynanır. Saz kısmı bitip söz kısmına girildiğinde sağ ayakla sola dört adım(sağ – sol,sağ – sol) gidilir. Kollar iki yana açık omuz seviyesinin üzerinde tutulur.’HE DİRVANA” sözleri söylenirken kollar aşağıya indirilir ve yanda sallanır ve bu arada dört adım sağa (sağ – sol, sağ - sol) gidilir. Oyunun en büyük özelliği dairenin sola doğru dönmesidir. Usul:7/8’liktir.
5- KANBENA: Trabzon’un Yomra ilçesinde Türkü eşliğinde ve daire formunda oynanır. Kollar iki yana açık omuz seviyesinin üzerinde tutulur. Oyun esnasında verilen komutla kollar aşağıya ve yukarıya alınır. Bu esnada daire içe doğru kapanır ve açılır. Usul:7/8’liktir.
6- SOLDA: Düz horon formunda oynanır. Sol ayakla sola gidilerek oynandığı için bu adı almıştır. İki bölümlü bir oyundur. “çift solda” ve “çatma”(topuklarla), biçme ve dolanma figürlerinden oluşur. Atlama müziği ve ritmiyle karma olarak oynanır. Usul:7/8’liktir.
7- AĞIR KÖY: Tonya ilçesine özgü bu oyunda ayaklar yerden kalkmadan sürttürülerek sağa doğru gidilir. Omuzlar ön plandadır. Bu kısma AĞIR KÖY TİTREMESİ adı verilir. Buradan sert horon kısmına geçilerek aşağı alınır. Aşağı almada ayaklar (sağ ve sol) tek tek kullanılır. Tekli,ikili ve üçlü çökmeler yapılır. Usulü: 7/8, 7/16’lıktır.
Horona başlarken Karadeniz'in durgunluğunu andıran, bir meltem gibi hafif ve tatlı, asıl horona geçtiğinde coşan, köpüren dalgaları gibi haşin, sarp kayaları gibi sert olur uşaklar. Tarlada belleyenlerin toprağı işlemeleri, bayırlardan aşağı inen suların hızlı akışı, denizin ve balıkların oynayışı kısacası Karadeniz insanının yaşam savaşı dile gelir, uşakların horonunda.
Müziğin ritmine göre horoncular kıvrak ve hareketli olur. Kollar aşağıda ve yukarıda (başı geçecek şekilde) olur. Bazen kollar omuz hizasında yere paralel veya yarım kol durumundadır. Yere diz koymalar, çöküp-kalkmalar, vücuttaki titremeler erkek oyunlarının belirgin özelliğidir.
Yörede oynanan erkek oyunlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Horon kurmada kollar, yukarıda ve aşağıdadır. Bel ve omuzlar; ayak hareketlerine bağlı, bir bütün olarak öne ve arkaya doğru sallandırılır. Ayaklar; ileri-geri, çökme-kalkma hareketleri yapar.
Horon kurma kolların hareketine göre iki kısımda incelenir. Kollar yukarıdayken; ayaklar ileri ve geri gider. Aşağıda ise çökme-kalkma hareketi yapar. Usul: 5/8 ve 9/16'dır.
3-SIKSARA (SIK SARAY) - DİK HORON(EŞKIYA)- ERKEK HORONU – DAVUL - ZURNA HORONU :Adlarıyla da bilinir. Dünya oyunlarında görülmeyen bir canlılık ve kıvraklıkla oynanır. Bu oyuna; güzelliğinden ötürü "Köşklere, saraylara özgü, kral, imparator ve padişahların beğendiği oyun" anlamına gelen SIK SARAY (ŞIK SARAY) denilmiştir. Sözcük giderek "SIKSARA" biçimini almıştır.
Ayakların kısa adımlarını vücudun tepeden tırnağa titreşimleri tamamlar. Kolların ve omuzların titreyişi, balıkların denizde oynayışını ve ağdaki çırpınışını anlatır. Öte yandan, bölgenin iklim ve doğal koşullarıyla inişli çıkışlı dar bir toprak parçası üzerindeki Karadeniz halkının yaşam savaşını ve yapısındaki çevikliği anlatır. Melodinin değişmesiyle Tonya ve Vakfıkebir ilçelerinde “DAYIR DAYIR(TAYİR TAYİR )’e geçilir. Usul : 7/8 ve 7/16 dır.
4-BIÇAK OYUNU – KILIÇ OYUNU :Sık sara ritmiyle oynanan bir oyundur. "Karakulak" denilen koltuk bıçağı ya da "Çerkez" kaması ile oynanan ikili bir oyundur. Milletimizin tarihinden, tarihi geçmişinden süregelen bir savaş oyunudur. Bu oyunda karşı karşıya gelen iki düşmanın mertçe ve yiğitçe dövüşmesi sergilenir. Bu kavga esnasında oyuncu kamasını 2-3 m. yukarıya fırlatır ve inerken sapından yakalar. Usta oyuncular düello sırasında rakibin kulağını ve parmağını keserek "kulak kesen" veya "parmak kesen" gibi lakaplarla çağrılırlar. Bu halleri seyirci üzerinde büyük zevk ve heyecan uyandırır. Sonuçta barışın savaştan daha erdemli olduğunu kabul ederler. Öpüşür, barışır ve birbirlerine kıyamadan ayrılırlar. Usul 7/16 dır.
5-KOZAN GEL (HOZAN GEL) Horon kurmanın bir çeşididir. Horon kurmadan farklı olarak kollar aşağıdayken, dizle ve oturarak yapılan çökmeler ağırlıktadır. Usulü: 9/16 'lıktır.
6-KOZANGEL SALLAMA:Horon kurmadan sonra yapılan sallamayla benzerlik gösterir. Diğer sallamadan farklı olarak, ayakları çift basarak sağa-sola-öne-geriye atlamalar vardır. Usul 7/16'lıktır.
7-SIVA SIVA – DOLDURMA : Tonya da “TOPALLAMA” ve Vakfıkebir’de “TRAKTUM (KARIŞTIRMA) adıyla bilinir. Sık sara usulüyle oynanan bu oyunlarda; kollar yere paralel ve omuz hizasında, sağ ayağın yanda ve önde yapılan çalımı, iki ayağın ileri çıkması ve geri gelmesi omuzların, ayağın yerden aldığı ritme yukarı-aşağı salınımı görülür. Usul 4/8, 7/16 'lıktır.
8-PARMAK UCU - KUMYATAK ERKEK OYUNU – KAZMA ÇÖKME: Adlarıyla da bilinir. Sık sara usulüyle oynanan bu oyunlarda; kollar yere paralel ve omuz hizasında, sağ ayağın önde yaptığı çalımlarla süslü oldukça hareketli bir oyundur. Usul: 7/8, 7/16’ lıktır.
Sallama karma (kadın-erkek) oynandığı gibi yalnız kadınlar tarafından da oynanır. Buna “KARŞILAMA” adı verilir Sürmene’de. Kadınların oynadığı sallama erkeklere nazaran daha yumuşak ve kıvraktır.
Erkek sallamasında değişik figürler yapılır. Çökme, yürüme, el çırpma, kolları dikleme ve ayak çiftleme gibi oyun düzenini bozmayan çalımlar yapılır.
Sallama kadın-erkek veya kadınlar arasında karşılıklı olarak da oynanır. Bu karşılama türü oyunda kadınların kendilerine özgü figürleri vardır. Dönmeler, parmak şaklatmalar, el çırpmalar, yürümeler ve omuz sallamalar gibi. Usulü:9/8'liktir.
3- KOL HAVALARI: Kol deyimi kolcudan gelmektedir. Şehir dışında kırsal kesimde mermi, silah, tütün,uyuşturucu, alkollü içkiler,kaçak ağaç kesimi vb. gibi davranışları durdurmakla görevli mert, korkusuz, silahlı ve atlı kuvvetlerdi. Cumhuriyet öncesi alkollü içkiler yasak olduğundan ve yöre delikanlıları sazlı – sözlü içkili muhabbetler yaptıklarından ötürü sık sık Kolcularca baskına uğrarlardı. Başka bir eğlence şekli olmadığından, vicdanları ve yasaklar arasında bir çeşit savaş verirlerdi.
Kolluk kuvvetleri gelirken evlerdeki müziğin sesi hafifletilir veya lambalar söndürülür. Kolluk kuvvetleri geçtikten sonra müzik tekrar eski halini alır. Bu havalara “Kol Bastı Havası veya Kol Oyunu”denilmektedir. İki kişi ile bir nevi karşılama türünde oynanan bu oyun Trabzon ve Giresun’da oynanmaktadır.
Kol Oyunu bir çeşidi de FİNGİL HAVASI ( KOL AĞASI ) dır. Bu oyun 2- 4 kişi tarafından oynanmaktadır. Kol Oyununa nazaran daha ritmik bir şekilde oynanır. Fingil deyimi, yörede güzel ve neşeli anlamına gelmektedir. Oyundaki itaf, oyunu çok güzel oynayan kadın için söylenmiştir. Usul:2/4 ve 4/4 lük tür.
Bu oyunlar Trabzon’un Çaykara ve Of ilçelerinde kemençe eşliğinde oynanmaktadır. Ne kadar Tokat , Sivas, Gümüşhane ve Bayburt illerinde oynanan oyun adlarıyla benzeşse de çalınan müziğe ve oynanan oyun figürlerine ilaveler ya da tamamen yöre insanının ortak bir sentezi olarak farklı bir biçimde ortaya çıkmış oyunlardır.
Bu gün yörede yaygın olarak ;
1-CAN TEMUR AĞA
2-HOŞ BİLEZİK
TRABZON YÖRESİ GİYİM - KUŞAM
Türkiye'nin birçok yöresinde görülen bindallılar, cepkenler ve kadife entariler bu yörede de görülmektedir. Daha çok il merkezinde olmak üzere zenginler tarafından giyilen ipek ve kadife entariler yöreye has motiflerle süslenir. Ekonomik duruma göre altın, gümüş işlemeler göze çarpar.
Eskiden şehirlerde gündelik giysi olarak kadınlarda manusa denilen çizgili, pamuklu, fanusa denilen yünlü ve ipek kadife entariler giyilirdi. Tepelik ve oyalı yemeni başa bağlanırdı. Bu giysiyle sokağa çıkıldığında başa gelen kısma büzgülü ipek, pütü kare çarşaf ve peçe takılırdı. Üç eteğin üstüne Musul çarşaf giyerler. Kenarları 2-3 cm. genişliğinde altın gümüş telle şeritlenmiş, başa kordonla bağlanıp, ucuna altın gümüş toplar, nazar boncuğu yaşlılara felç vurmasın diye bir akik boncuk bulunan peçe ve kıl peçeler takılırdı.
Yatak giysisi olarak; beyaz patiskadan fistolu, kırmalı veya dantelli kurdelalarla süslü gecelik giyilirdi.
Hamam giysisi olarak; yaşa, mesleğe ve ekonomik duruma göre: Zenginler; altın sırmalı, gümüş telli havlular, üçgen biçimi yaşmaklar, gümüş tas, gümüş nalın, altın ve gümüş kakmalı fildişi taraklar kullanılırdı.
Fakirler ise; baş tarafı işli ipekli havlular, yaşmaklar ceviz nalın, bakır taslar ve pamuk keten peştamallar kullanılırdı.
Sırmalı bohça içinde ikinci beyaz bohçaya sarılmış; gümüş telli sırmalı havlu, yaşmak, altın ve gümüş kakmalı fildişi tarak, gümüş tas, gümüş nalın, kese, sabunluk, hamamda üzerine oturmak için küçük bir halı ve işlenmiş örtü bulunur. Bunun yanında hamamda ipekli ve pamuklu peştamallar da kullanılırdı.
KADIN GİYİMİ
Tepelik, Kukul
Üç ve altı şakaklı altın veya siyah floştan yapılmış tepeliklerin düşmemesi için siyah kaytan üzerine altın dikilerek hazırlanmış, saç bağlarıyla başa bağlanan bir giysidir.
Zengin kız ve kadınlarda altın tepeliğin ortası elmaslı, saç bağı altındır. Fakirlerde ise siyah filoştan yapılmış tepeliklerin alın kısmı tek sıra altın, gümüş veya çiçek desenlidir.
Çömber (Çomber)
Yörede başörtü (tülbent), yemeni ve yazma olarak da bilinir. İnce ve seyrek dokunmuş, üzerine kalıpla basılmış, elle boyanmış yaprak ve çiçek motifleri bulunan, etrafı çeşitli renklerde ince boncuk, metalik beyaz pul ve iğne oyalarıyla süslü, başta siyah olmak üzere değişik renklerde olan bez bağlanır.
Yaşmak
Genelde yaşlıların soğuktan korunmak için genç kızlardaki tepeliğin yerine geçen; tülbenttin altına başı iyice saracak şekilde bağlanan ince beyaz bir örtüdür.
Yelek
Beyaz patiskadan yapılan yelek; yuvarlak yakalı, önden düğmeli, kolsuz ve bele pensle oturtularak giyilir.
Gömlek
Beyaz ve krem rengi olan gömlek dokuma keten ve bürümcükten yapılmıştır.
İç Donu
Belde ön ve arka parçayı ayırmak üzere iki yırtmacı vardır. Ön arkaya, arka öne ince bir bağ ile bağlanır. Diz kapağı üstünde lastikle büzülüp, kenarı kırma, fisto ve dantellerle süslüdür.
Üç Etek
Bel kısmı lastikli ve büzgülüdür. Etek kısmı kırmalı, dantelli, fistolu ve kurdelalarla süslüdür.
İçlik - Gömlek
Ketenden el tezgahlarında örülür. El dikişi ile yanlara parça ve kol altına ek parça (kuş) koyulur. Ön kısmı robalı, işli, oyalı ve siyah düğmelidir. Hakim yakalı, uzun kollu veya kısa kolludur. Patiska, ipekli ve pamuklu kumaşlardan da yapılır.
Başka bir içlik ise; siyah ipekli kumaştan önü ve omuzları robalıdır. Robalar mavi ve kırmızı işli, önü çiçek desenleriyle süslü ve diğer kenarları motiflerle işli bir çeşit gömlektir. Bunu yaşlılar pek giymez.
Entari (Endare)
Fistan adıyla bilinir. Oldukça uzun ve bolca dikilmiş, diz kapağı altına kadar inen ve dizlerden fırfırlı bordo, yeşil, mavi, pembe ve kırmızı renklerden oluşan pazen, basma ve ipekli kumaşlardan dikilir. Öne peştamal bağlandığından öndeki pileler arkadakilerden oldukça azdır. Genelde yaşlılar tarafından giyilir. Genç kızların çeyizinde mutlaka bulunur. Sade işlemesiz olduğu gibi işlemeli olanı da vardır. Genç kızlar ve kadınlar bu fistanın üzerine yelek, kolçaklı işlik ve libadi denilen bir çeşit cepken giyerler. Özel günlerde elbisenin açık renkli ve parlak simli olanı giyilir.
Kolçaklı İşlik - Cepken
Maçka'da bu giysi parçasına isparel[5]adı verilir. Gömleğin veya fistanın üzerine giyilen bir çeşit cepkendir. Çeşitli göz alıcı renklerden olan cepken uzun kollu, ön cephesi, omuzları, bilekleri ve dirsekleri genellikle siyah renkli manşetlidir. Manşetlerin üzeri çeşitli motiflerle süslüdür. Basma, pazen, dokuma keten ve kalın pamukludan yapılır. Yaşlı kadınlar, sade ve koyu renkli olanları tercih ederler. Buna libadi adı verilir. Kuşak ve peştemalin üzerine serbestçe bırakılır.
Yelek
Fistanın üstüne giyilir. Bazen cepken gibi kollu da yapılır. Kırmızı, siyah, bordo, yeşil renkleri esas olmak üzer çeşitli renklerde çiçek, yaprak v.b. desenleriyle süslü olur. Ön parçalar yuvarlatılmış şekildedir. Tam bele inmez, önde kendiliğinden kapanabileceği gibi gizli kanca veya uçkurla içten bele bağlanır. Çeşitli pamuklu bezlerden yapıldığı gibi en makbulü kadife olanıdır.
Etek
Diz altında kadar inen, uçları fırfırlı veya düzdür. Çiçekli bezlerden, pamuklu kumaşlardan ve çeşitli renklerde yapılır. Şalvarın üzerine giyilir.
Şalvar
Tonya'da don olarak bilinir. Dizin hemen altına kadar inen sade ve desenli ince çiçekli bezlerden dikilir. Genellikle kumaş olarak ipekli, basma ve divitin kullanılır.
Peştamal (Oğluk)
Yomra'da “dolaylık” olarak bilinir. Köy kadınlarının entarilerinin üzerine, bellerine bağladıkları, genellikle beyaz, kırmızı, enlice çizgili veya kareli peştemaller bağlanır. Her gün iş içinde bulunan kadınların tarlada, mutfakta, yolda, pazarda belinde taşıdığı peştemali oldukça süslü bir giysi olması yanında kadınların çalışırken üst başlarını kirlenmekten koruyan iyi bir önlüktür.
Kuşak
Daha çok yüksek kesimlerde oturan kadınların bellerine sardıkları kalınca bir kuşaktır. Kuşak, sırtında yük taşıyan kadının belinin incinmemesi bakımından bir yastık görevi görür. Özel gün ve düğünlerde giyilen püsküllü ve desenli yün kuşaklara LAHORİ adı verilir. (Hindistan'ın Lahor kentinden gelirdi).
Çorap
Yün ve ince sağlam pamuk ipliğinden dokunmuş Fildegoz adı verilen değişik renklerde motiflerle süslü diz kapağının altına gelecek şekilde uzunca örülmüş çoraplar giyilir. Örgü desen ve motiflerine göre değişik adlar alırlar. Örneğin, erik yaprağı, burma, saç örgüsü, yıldız, çiçek ve muska gibi.
Değişik renk ve motiflerde örülen bu çoraplara alaca çorap adı verilir.
Çarık
Ayakkabı olarak yörede inek derisinden yapılan çarık giyilir. Çarıkların uçları sivri, boğazları açıktır.
Kara Lastik
Trabzon lastiği adıyla bilinir. Kendinden topuklu, bir çok renk ve çeşidi bulunan lastik ayakkabı.
Potin
onçları ayak bileğini geçen bağlı, düğmeli veya yandan lastikli ayakkabı, fotin.
Kaloş
Tabanının temiz kalması için eskiden potin üzerine giyilen, terlik ayakkabı.
Mes
Üzerine pabuç giyilen, kısa konçlu, hafif ve yumuşak ayakkabı.
Yemeni
Bir çeşit hafif ve kaba ayakkabı. Altı kösele olup değişik renkte deriden alçak topuklu olarak yapılmış ayakkabı giyilir.
Pabuç
Genç kız ve gelinlerin giymiş olduğu entari ve gelinliğin kumaşından sırma ile işli ayakkabı.
TRABZON YÖRESİ KADIN TAKILARI
Elmas sürgülü kordonlar, elmas taşlarla süslü kapaklı yuvarlak saatler, altın zincirli ucunda yuvarlak saat şeklinde kapaklı, içine ayet konan nuska (muska) ön ve arka yüzü işlemeli kolye.
Siyah kadife veya zincirle takılan beş yüzlükler (beşi birlik) ortasında binlik altın bulunan kolyeler ve elmas gerdanlıklar. Altın gümüş hasır bilezikler ve kemerler. Kırma gümüş kemerler, elmas gül küpe ve yüzükler.
Bel Bağı
Yünden yapılır. Genelde kırmızı renk tercih edilir. Bele bağlanır. Bağ yandan aşağıya sarkıtılır. Günümüzdeki kemer yerine kullanılır. Amaç karın kaslarını sıkı tutmaktır.
Kaytan
Bele peştamal üzerine bağlanan, kaytan yünden el tezgahlarında dokuma 2-3 m. uzunluğunda çeşitli desenlerle süslü, uçları püsküllü ve boncukludur. Kaytan kundaklara ve beşiklere bağlanır. Çantalara, süslü torbalara, kuşakların kenarlarına ve şal peştamala bağ yapılır.
Kolon (Kolan)
1- Yassı ve enlice bağ.
2- Hayvanın semerini veya eyerini bağlamak için göğsünden asılarak sıkılan yassı kemer.
3- Kimi şeylerin kenarına dikilen, enli ve kalın şerit veya yaylı oturakların altına çekilen kuşak.
Kalın yünden dokunur. Kaytandan daha incedir.
Boncuk - Lira
Yörede liralarla birlikte boğaza at boncuğundan küçük, çeşitli göz alıcı rengarenk boncuklar bağlanır. Bu lira ve boncuklar renkli bezden yapılmış bir bağ ya da renkli bir kurdelayla dizilmiştir.
Muska - Hamail
Kadınların boğazına kadife kumaşlardan ellerinde yaptıkları muska ve hamail takarlar. İnce boncuklarla süslüdür. İçerisine çeşitli dua ve ayet koyulur.
Göğüsçek
Kutnu kumaştan yapılır. Kadınların evlendikten sonra çocukları olduktan sonra sütken yerine kullanılır. Yalnız göğüsçek fistanın üzerine takılır. Boyundan ve sırttan bağlanır.
ERKEK GİYSİLERİ
Bugün bilinen medeni kıyafetler giyilir. Eski zamanlarda iç çamaşırı olarak; kısa ve uzun kollu keten gömlekler, iç donları (bele işli uçkurla bağlanır) güveyler, potur, şalvar ve mintan, başlarına fes, ayaklarına kloş potin giyerlerdi.
Camiye gidenler temiz giysi olarak beyaz renkte yapılmış şalvar (hasse ve kara astardan) kullanırlardı. Erkeklerin kullandığı şalvar ve zıpkalar artık tarihe karışmıştır. Eski örf ve adetleri yaşatmak isteyenler, bacakları sıkıca saracak şekilde dikilmiş kilot pantolon adı verilen giysileri zaman zaman giymektedirler.
Ayrıca soğuk havalarda yeleğin üzerine kollu siyah aba giyer. Omuzundan tüfeğini, göğsünden armalarını, belinden de silahını, yağdanlığını eksik etmezdi. Arazinin; dağlık, engebeli ve ormanlarla kaplı oluşu, dağınık yerleşim de göz önüne alınırsa halk; eşkıyaya ve soyguncuya karşı koymak için bu şekilde silah taşımak zorunda kalıyordu.
Erkek giysilerde siyah, lacivert renk kullanılmakla birlikte yöredeki el tezgahlarında dokunan koyu kahverengi şaldan giysiler yapıldığı da bilinmektedir. Erkek giysileri genel olarak; kabalak, yelek, aba, zıvka, mintan, çizme (sabuk), çarık, çapula, kuşak ve takılardan (kama, kemer, yağdanlık, kavlık, köstek) oluşur.
Bu genel bilgilerden sonra erkek halk giysilerinin elemanlarını ayrı ayrı ele alarak inceleyelim.
Kabalak - Başlık
Yörede kukul (kukuleta) olarak bilinir. 150-170 cm. uzunluğunda, 24 cm eninde siyah çuha, karamandula[6] veya şayak[7] kumaştan yapılmaktadır. Ortası başa yerleştirilecek şekilde dikilir. Başlığın tepesine bağlı püskülü vardır. Önde 6 cm. eninde, 20 cm. uzunluğunda kaytan işlemesi vardır. Arka tarafında 10 cm'lik bir yırtmaç vardır. Bu yırtmaç kabalağın iyi ve rahat bağlanması için yapılmıştır. Uzun kısımları uç kısmından içe doğru 30 cm. astarlıdır.
Fes
Köy ve şehirlerde giyilen orta kısmı içeri doğru büzgülü yün bir başlıktır. Şehirliler fesi, etrafına çember sararak giyerler.
Aba - Cebken
Siyah şayak kumaştan yapılmış, yakasız, kolları astarlı olduğu halde bedeni astarsızdır. Sağ ve sol tarafta birer cebi vardır. Kruvaze olarak sağ solun üzerine kapatılır. Genellikle soğuk havalarda yeleğin üzerine giyilir.
Yelek
Ön kısmı siyah şayak kumaştan dikilmiştir. Arka kısmı boydan boya astarlıdır. Yeleğin iç astarı karamandoladan olduğu gibi ipekten de olur. Yaka kısmında 12 cm. eninde sırma işlemeler vardır. Sol omuza yakın bir konumdan aşağıya doğru bir dizi düğme ile iliklenir. Bu düğmeler simetrik olarak sağda da bulunur. Kullanılan düğmeler siyah veya metalik beyaz renkte (gümüşten) olur. Kol altında cepler bulunur. Gömleğin üzerine giyilir.
Gömlek - Mintan
El tezgahlarında 1900-1909 yıllarında erkekler için
1- Koluzobba denilen eriş ve arağazı[8] ipek ve bürümcükle dokuma bir çeşit gömlek, yine yarım koluzobba yahut melez denilen ipeği az ve bürümcüğü fazla ikinci çeşit gömlek.
2- Hilaliye denilen Çin pamuğu ve ayrıca ipek ve bürümcük karışık dokunan erkek gömleği.
Şimdi ise beyaz-siyah, siyah-beyaz çizgili bezden yapıldığı gibi, beyaz patiska, poplin veya ipekli kumaştan dikilen hakim yaka kolları manşetli bol bir giysidir. Yaka; boğaz üzerinde iki üç düğme ile iliklendiği gibi sol omuz üzerinde de iliklenir. Düğmeler siyah renktedir.
Zıpka (Zıvka)
Siyah şayak kumaştan dikilmiş bir tür pantolondur. Bacak kısmı, bacağı saracak şekildedir. Ağ ve arka kısmı körüklüdür. Zıvkanın ek yerlerinde, bacağın ön ve arkasından aşağıya doğru 1 cm eninde kaytan işleme vardır. Uzun uçkur ile önden arkaya dolanarak bağlanır. Paça kısmında ayağın rahat geçmesi için yapılmış 10 cm. lik yırtmaç bulunur. Yırtmacın uçlarında uçkurlar bulunur. Bu uçkurlar bileğe bağlanır.
Çorap
Fildegoz[9] dokunmuş, yünle örülmüş siyah, beyaz ve kahverengi çoraplar giyilir.
Çarık
Ayakkabı olarak yörede inek derisinden yapılan çarık giyilir. Çarıkların uçları sivri, boğazları açıktır.
Çizme
Yörede sabuk veya salenk olarak adlandırılır. Boğaz kısmı yumuşak deriden ve meşinden yapılan altı kösele alçak topuklu, ince dikimli ve sivri burunlu siyah bir çizmedir. Boğaz kısmı katlanarak da giyilir. Ayrıca yörede körüklü çizme de giyilir.
Kalçın
Üstüne başka bir şey giymek üzere abadan veya meşinden yapılan çizme şeklinde ayak giysisi. Bu giyildiğinde ayağa çapula giyilir.
Çapula
Deriden yapılmış burun kısmı mübalağalı şekilde kalkık yemeni giyilir. Demir ökçeli ve alt kısmı demir puntalıdır.
Kara Lastik
Trabzon lastiği adıyla bilinir. Kendinden topuklu, bir çok renk ve çeşidi bulunan lastik ayakkabı.
Kaloş
Tabanın temiz kalması için eskiden potin üzerine giyilen, terlik ayakkabı.
Potin
Konçları ayak bileğini geçen bağlı, düğmeli veya yandan lastikli ayakkabı, fotin.
TRABZON YÖRESİ ERKEK TAKILARI
Giysilerin üzerine sarılan veya takılan aksesuarlar; kuşak, kemer, hamayil, nuska, köstek, bıçak, yağdanlık ve kavlikten oluşur.
Kuşak
Bele desensiz büyük kuşak sarılır. Şaldan yapılan kuşağın uçları sarkıtılmaz. Silah kuşağın arkasına sokulur. Genelde şehirliler tarafından giyilir. Kuşağın uç kısımlarında hesap işi, gümüş kırma tekniğiyle yapılmış motifler bulunur.
Kemer
Yörede sırma silahlık, çerkez kemeri olarak da bilinir. Siyah deriden yapılan kemerin ön kısmında bıçakları koymak için üst üste dikilmiş kayış gözleri bulunur. Bu kemerde aşağıya doğru sarkan gümüş işli uçları vardır. Bu kemere silah, bıçak, av malzemesi, yağdanlık ve kavlik takılabilir. Yelek üzerinden bele bağlanır.
Hamayil
Gümüşten yapılmış nazar göz değmesin diye içine muska ve bazı ayetler koyulur. Üzerine çiçek, ay-yıldız, cami resmileri, padişah arması ve turası işlenen, sigara tabakası büyüklüğünde zarif bir kutudur. Hamayil, gümüş zincirle birlikte sağ omuzdan sol koltuk altında doğru çaprazlama asılır.
Nuska - Muska
Üçgen şeklinde olan nuska gümüşten yapılır. Üzerinde çiçek ve ay-yıldız gibi işlemeler bulunur. Boyuna gümüş zincirle asılır.
Köstek
Sol cebe konulan saate çok sayıda ince gümüş zincir bağlanır. Bu zincirlerin diğer uçları sağ üst yakaya tutturulur.
Bıçak
Üç çeşit bıçak vardır. Birincisi genelde horon oynayanların taktığı bıçak ki buna kama[10] (gama) denir. Ucu sivri 25-30 cm. uzunluğunda, siyah bir kın içinde sol taraftan bele asılır. İkincisi aba üzerine sol omuzdan aşağıya doğru asılan ve hançer biçiminde olan bu bıçağa kara kulak veya pala[11] denir. Oluklu ve tek ağızlıdır. Kama gibi kına koyulur. 50-60 cm. büyüklüğündedir. Üçüncüsü Sürmene bıçağı başka bir deyişle çift bıçak, bir kın içinde iki bıçak vardır, birincisi silah olarak kullanılan sivri bıçak diğeri ise gündelik olarak kullanılan bıçaktır.
Yağdanlık
Silah yağlamak için içinde yağ bulunan küçük bir kutudur. Kemere asılır.
Kav Torbası (Kavlik)
Kav, ateş veya sigara yakmak için çakmak çakarak tutuşturulan maddedir. (Mantar kavı, bez kavı).
Kavlik, sigara veya gerektiğinde ateş yakmak için içine kav, çakmak taşı, gazlı bez, pamuk ve çakmak konan siyah meşin, bezden bir torbadır. Kemere asılır.
HORONLARA EŞLİK EDEN SAZLAR
Eski Türk kemençesinin Türkçe’mizdeki adı IKLIĞ yani OKLU KOPUZ’ dur. Yenisey Türklerinde ıyıl, lık, Altay Türklerinde "İkili", Anadolu'da "Iklık-Iğlık" gibi adlarla kemençenin varlığı vurgulanmaktadır. Ayrıca Çin'de Türklerden gitme, Afganistan'da ve Türkistan'da Türkmen, Özbek ve Kırgızlarda kemençenin adı KIYAK-GIÇAK'tır.
Karadeniz kemençesinin nereden ve ne zaman geldiği belli değildir. 18. yüzyılda batı dans hocalarının elinde Peşet dedikleri cep kemençeleri görülmüştür. Evliya Çelebi Eyüp oyuncakçılarının küçük kemençelerinden bahseder. Emel Heresti, kemençenin Macaristan'a Anadoludan geldiğini bilmekle beraber Macar ana yurdundan gelmişliği üzerinde haklı olarak durmuştur. Macar tarihçisi S. Takats, yaylı Türk sazlarının Türkiye'den Macaristan'a geldiğine inanmıştır. Gerçek olan şudur ki yaylı sazların Avrupa'ya Asya'dan geldiği, tarihinin Hunlar'a kadar uzandığı ve Anadolu'ya Oğuzlardan geçişidir.
Horon nasıl sadece bir eğlence demek değilse, Kemençe de bir eğlence aleti değil, Türk Halk bilimi adına konuşan bir ağızdır. Kemençe Karadeniz insanının tercümanıdır.
Karadeniz bölgesinde Ordu, Giresun-Trabzon ve Rize illeri içerisinde görülmektedir. Rize'nin Pazar ilçesinden itibaren yerini Tulum-Zurna'ya bırakır.
Kemençe başlı başına bir sanat ve oldukça zor bir çalgıdır. Ayakta ve oturularak çalınır. Yörenin oyununa ve türküsüne uymak için çok seri parmak, kol ve bilek hareketi isteyen bir çalgıdır.
Kemençe'nin en önemli özelliği iki sesli çalınmasıdır. Bu da yayı iki tele birden sürterek ve bir parmağı iki telin üzerine basmak suretiyle olur. Melodiye göre dörtlü, altılı, yedili ve daha başka aralıklarda kullanılır. Normal akord'lu, (Re-La-Mi) bir kemençede "Re" teli üzerinde bir melodi çalarken genellikle "La" teli açık olarak kullanılır. Telden tele geçişler yayla değil, baş kısmın bilek hareketiyle çevrilmesi suretiyle yapılır.
Kemençenin üç teli vardır. Dört ses aralığı ile akort edilir. İnce tele zil adı verilir. 0.25 mm. çapında çelik tel kullanılır. İkinci tel önceleri bağırsaktan yapılırdı ve buna sağır tel adı verilir. Şimdilerde 0.30 mm çapında çelik tel kullanılır. Üçüncü bam teli olarak bilinir ve sırma teldendir.[12]
Kemençede görülen akord çeşitleri[13], ince telden kalın tele doğru
Normal Düzen Tulum Düzeni Köçek Düzeni
Re La Mi La Re La Sol # Fa # Do #
KEMENÇENİN YAPISI
55-60 cm. uzunluğunda, 3 cm. yüksekliğinde, eni sap kısmına yakın yerde 6 cm. baş kısmında 9 cm.dir. Gövdesi ardıç, dut, dişbudak, sarmaşık ve erik ağacından içi oyularak yapılır. Gövde üzerine yapıştırılan kapak yörede sakız ağacı olarak bilinen çam ağacından yapılmaktadır. Ağaç dik olarak 2-3 mm kalınlığında dilimlenir. Elde edilen kapak (Hartama) ılık suda bir süre bekletildikten sonra yuvarlak bir boruya bağlanarak üç gün bekletilir. Hartama üzerindeki damarların birbirine yakın olması istenir. Bu kemençe sesinin güzel ve tok çıkması içindir.
Kapak üzerinde birbirine paralel 5-6 cm uzunluğunda iki oluk vardır. Kapağın içinden (iki oluk arası) gövdeyi birbirine bağlayan sesin daha iyi çıkması ve kapağın içeriye çökmesini önleyen can direği vardır.
Yay 55 cm uzunluğunda abanoz, gül ve fındık çubuğundan yapılır. Atın kuyruk kısmındaki kıllardan oluşan yaya, sürtünmeyi arttırmak için reçine sürülür.
Altayca, Sagagca ve Koblayca'da eski Türk çalgı adı Tüngür'dür. Şaman davuludur. Çeremisçe'de tümür davul demektir. Türk-Moğol kabileleri ise davula bar-par diyorlardı. Davul adı bütün Türk lehçelerinde vardır.
Karadeniz yöresinde kullanılan davul Anadolu'nun diğer yörelerinde kullanılan davulun benzeridir. Sesinin daha kıvrak ve tiz çıkması için küçük tipte yapılır.
Karadeniz yöresinde davul iki türlü çalınır.
1- Kol dirseğini 1-2 cm, geçecek şekilde davulun kayışı kola geçirilir ve davul döndürülerek kayışın koldan kaymaması için sıkıştırılır. Orta parmak ve yüzük parmağı çubuğun içine girer baş parmak kasnağa bağlı küçük meşinin içine sokulur ve elin kasnakla teması sağlanır. Tokmak diğer elin avuç içinde tutulur.
2. Çubuğun ve tokmağın aynı yüzeyde beraber olarak çalınmasıdır. Genellikle Trabzon'un Araklı ve Sürmene ilçelerinde görülür.
Doğu Karadeniz Bölgesinde kullanılan zurnanın sesinin daha kıvrak ve tiz çıkması için Anadolu'nun diğer bölgelerinde kullanılan zurnalardan daha küçüktür.
Türkiye'de üç çeşit zurna vardır.
1- Kaba Zurna (Trakya ve Tokat)
2- Orta Zurna (Hemen hemen her yerde)
3- Zil Zurna (Karadeniz)
Zurnalar, erik, ardıç, sarmaşık ve dişbudak ağacından yapılır. 23-25 cm uzunluğunda, ağız kısmı (FERMENE) 5,5-6 cm. çapında, kamışın takıldığı ağız kısı ise 1,5 cm. dir. Bu kısma ZİVANA denir. İç delik 9 mm'lik nota delikleri ise 8 mm. lik matkapla delinir. Biri arkada yedisi önde olmak üzere sekiz nota deliği vardır.[14]
"Karadeniz bölgesinde dilli ve dilsiz olmak üzere iki çeşit olan kaval, 30-40 cm. uzunluğunda olup şimşir ağacın-dan yapılır."[15] Daha ziyade çobanlar tarafından çalınır. Önde 7 arkada 1 olmak üzere yedi deliği vardır.
Dili Kaval iki şekildedir.
a- Diatonik perdeli (Halk arasında dilli düdük de denilmektedir.)
b- Kromatik perdeli (Halk arasında çoban kavalı denmektedir.)
Dilsiz Kaval da iki şekildedir.
a-Diatonik perdeli
b-Kromatik perdeli
Daha çok Rize ve Artvin illerinde görülür. Tulum-Zurna adıyla da bilinir.
Oğlak derisinin tüyleri temizlendikten sonra ayakları yukarı kısmından kesilir ve deliklerden ikisi, hava kaçırmayacak şekilde sıkıca bağlanır. Tabi ki ön ve arka delikler de kapatılır. Geriye kalan sağ ön ayak ile sol arka ayaklardan, sağ ön ayağa tahta boru, arka ayağa da üstü delikli iki boru bağlanır. Böylece meydana gelen alete "Tulum - Zurna" adı verilir. Sağ ön ayağa bağlanan ve ağızlık vazifesini gören tahta borudan üflenerek tulum şişirilir. Delikli borulardan ses çıkmaya başlar. Bu perdeler parmakla idare edilmek suretiyle istenilen hava çalınır.
İçinde öteberi ya da el yıkanan, madenden yayvan kap.
Çoğu bakırdan yapılan küçük kova:Kuyu bakracı. Süt Bakracı
Tahtadan yapılmış,içerisine yiyecek – içecek konula bilen bir tür kazan.
Bakırdan yapılmış su kabı.
Üzerinde yemek sahanlarını taşımaya yarayan ya da sofra işini gören bakır yada pirinçten yapılmış büyük tepsi.
Çok miktarda yemek pişirmeye veya bir şey kaynatmaya yarar büyük, derin ve kulplu kap.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
CİHANOĞLU, Selim; “Trabzon Yöresi Giysileri, El İşleri ve Kalıpları, Eser Ofset, Trabzon , Mayıs1997
CİHANOĞLU, Selim; “Trabzon’da Oynanan Horonlar”, Eser Ofset, Trabzon, Kasım 1997
CİHANOĞLU, Selim; “Kemençe Metodu” T.C. Trabzon Valiliği il Kültür Müdürlüğü Yayınları,Eser Ofset Matbaası, Trabzon ,Ağustos,1998
CİHANOĞLU, Selim; “Doğu Karadeniz Bölgesinde Oynanan Horonlar, Karşılamalar, Barlar ve Halaylar ” T.C. Trabzon Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları,Efsane Reklamcılık Yayıncılık, İstanbul ,Aralık 2004
“Türkçe Sözlük” ,Türk Dil Kurumu Yayınları, Sayı:403, Bilgi Basımevi , Ankara,1974
[1]"Trabzon’da Oynanan Horonlar", Selim CİHANOĞLU,Eser Ofset, Trabzon, Kasım 1997, s.26-27
[2] “Trabzon’da Oynanan Horonlar", Selim CİHANOĞLU,Eser Ofset, Trabzon, Kasım 1997, s.28-29
[3]CİHANOĞLU, Bahittin; Edebiyat öğretmeni, Görüşme, Trabzon, Temmuz 1993.
[4] Kufa:Tahtadan yapılmış içersine yiyecek - içecek konula bilen bir tür kazan.
[5] İSPAREL: İşliğin üzerine yapılan işlemelere verilen ad.
[6] Karamandula: Sağlam parlak kumaş
[7]Şayak: Kaba bir şekilde dokunmuş, dayanıklı yünlü kumaş, iplikleri köşeden köşeye ve çuhadan daha seyrek olarak dokunmuş lacivert veya siyah renktedir.
Kaba örgülü olmakla birlikte sıcak tuttuğundan özellikle köylüler ve kasaba esnafı arasında ceket (ABA) ve pantolon (ZIVKA) kumaşı olarak kullanılmıştır.
[8]ARAĞACI: Dokuma tezgahlarında enine alınan iplik, atkı
[9]Bir çeşit pamuk ipliği. İskoçya ipliği denilen ince ve sağlam pamuk ipliğinden dokunmuş; Fildegoz çorap, fildegoz fanila
[10]Kama: Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin bıçak
[11]Pala: Kavisli, kısa uç bölümü geniş, kabzasından doğru daralan bir tür kılıç
[12]ŞENTÜRK, Osman; Mahalli Kemençe Sanatçısı, Görüşme, Akçaabat, 1993
[13]SAYGUN, A; Rize, Artvin ve Kars Havalisi Türkü ve Saz Oyunları Hakkında bazı malumat, Nümune Matbaası, İstanbul, 1937, s.40
[14]TEPE, Neşat, Mahalli Sanatçı, Görüşme, Akçaabat, 1992
[15] AVCI, Turgay, Mahalli Sanatçı, Görüşme, İstanbul, Ekim 1994